Mutlu ol

23 Haz 2007 In: hoş
  1. Dünyada en az 2 kişi sizi uğrunuzda ölecek kadar seviyordur.
  2. Dünyada en az 15 kişi uğrunuzda ölmese de sizi seviyordur.
  3. Biri sizin gibi olamadığı için size çok imreniyordur.
  4. Sizin bir gülümsemeniz, size bakan birçok yüzü aydınlatıyor.
  5. Her gece birisi mutlaka uykuya dalmadan önce aklından sizi geçiriyordur.
  6. Birisi için dünyalara bedelsinizdir.
  7. Siz olmadan yaşayamayan en az 1 kişi var.
  8. Siz sahip olduğunuz bütün özelliklerinizle kendinize özel ve eşsizsiniz.
  9. Varlığından haberiniz bile olmayan biri, sizi seviyordur.
  10. Dünyanın en büyük hatasını bile yapsanız, mutlaka bundan size yarayacak birşey çıkar.
  11. Bütün dünyanın size sırtını döndüğünü düşündüğünüzde, etrafinıza bir bakın… Belki de sırtını dönen sizsiniz..?
  12. Birşeyi elde edemiyeceğinizi düşünürseniz ona asla sahip olamazsınız. Ama kendinize inanırsanız er ya da geç istediğinizi elde edersiniz.
  13. İnsanların sadece iltifatlarını aklınızda tutun, kabalıklarını unutun.
  14. Her zaman insanlara onlarla ilgili ne hissettiğinizi söyleyin, bilmelerini sağladığınızda kendinizi çok daha iyi hissedeceksiniz
  15. Gerçekten eşsiz bir arkadaşa sahip olduğunuza inanıyorsanız, bunu hemen şimdi ona söyleyin

Türkiye, son ve büyük bir hesaplaşmaya doğru gidiyor.

Bu ülke korkulduğu gibi ırka ya da dine dayalı bir bölünme yaşamadı.

Daha korkunç ve daha temel bir bölünmeyle sakatlandı.

Cumhuriyet boyunca süren “kültürel bölünme” artık iyice keskinleşti.

Şimdi bir yanda, ayakkabılarını sokak kapısının önünde çıkaran, kadınlarının başını örttüğü, erkeklerinin sokağa pijamayla da çıkabildiği, erkek çocuklarının kahveye gittiği, kızlarının tam bir baskı altında yaşadığı, türküyle arabesk arası bir müzikten hoşlanan, belki de hiç kitap okumamış, hiç dansetmemiş, hiç karı koca birlikte lokantaya gitmemiş, hiç tiyatro seyretmemiş, evlerinde floresan lamba yakan, iyi eğitim alamamış, dini inançları kuvvetli kalabalık bir kitle var.

Diğer yanda ise kız lisesiyle Robert Kolej yelpazesinde eğitim görmüş, bir düğün salonunda ya da kolej partisinde dansetmiş, sinemaya giden, çok fazla olmasa da kitap okumuş, müzik zevki pop şarkılarla klasik müzik arasında dolaşan, evi nispeten daha zevkli döşenmiş, kızların flörtüne izin verilmese bile göz yumulan, Allah’a inanan ama ibadete pek aldırmayan, kadınlarının başını örtmediği, şarabın kalitesinden pek anlamasa da kadın erkek bir arada gidilen bir gezmede içki de içmiş, gazetelere bakan, magazin haberlerini izleyen, kendini birinci gruba kıyasla çok gelişmiş hisseden, entelektüel düzeyi çok yüksek olmasa da okumuş yazmış, Batı standartlarına yakın bir grup var.

Bu iki grubun yaşam tarzı birbirinden kopuk.

Onları, Batı’daki sınıflar arasında ortak bir zevk yaratan kilise müziği, dini resimler, İncil’in sinemalara bile yansımış hikayeleri gibi birleştirecek kültürel bir zemin yok.

Hayatları, zevkleri, inanışları birbirinden farklı.

Hatta birbirine düşmanca.

Birinci grup Cumhuriyet boyunca horlanmış, aşağılanmış, itilip kakılmış.

Şimdi bu grup siyasal olarak örgütlendi. Kalabalıklar. Ve her seçimi kazanacak siyasi bir güçleri var artık.

İkinci grup ise azınlıkta. Ve artık bir daha seçim kazanma ihtimalleri yok.

Bu noktada da tarihi bir paradoks ortaya çıkıyor.

Daha Batılı olan “ikinci grup”, Batı’nın siyasi değerlerini kabul ederse bir daha asla iktidarı ele geçiremeyeceğini bildiği için Batı’ya ve Batı’nın demokratik değerlerine düşman oluyor.

Yaşam tarzı olarak Batı’ya düşman olan kesim ise iktidarı ancak Batı’nın kriterlerini kabul ederek ele geçirebileceğini bildiği için Batı’yla ilişkileri geliştirmek ve demokrasiyi kabullenmek istiyor.

Bu kültürel parçalanmada “ordu” önemli bir role sahip.

Eğer, birinci grubu desteklerse ve Batı’nın demokrasisi burada kabul görürse, ordu da iktidarını kaybedecek.

Aslında birinci grubun çocuklarından oluşan ordu, kendi iktidarını sürdürebilmek için, kendisine benzemeyen ikinci grupla işbirliği yapıyor. Bir anlamda kendi köklerine ihanet ediyor.

Bu iki grup siyasi iktidar için son kez çarpışmak üzere hareketlenmiş gözüküyorlar.

Birinci grup ekonomik olarak da güçlü artık, Anadolu’da üretim yapıyor, “devletle” arası iyi olmadığı için malını dış dünyaya satıyor. Para kazanıyor. Siyasi örgütünü destekliyor.

İkinci grup parasal güç olarak da kuvvetli değil.

Dış dünyayla iş yapan, dışardan borçlanan büyük burjuvazi, Türkiye’nin ancak demokrasiyle normalleşebileceğine inanan entelektüel kesim, devletin yapısının değişmesi ve dünyayla bütünleşmesi gerektiğini düşünen bir grup bürokrat, birinci grubun destekçileri.

Yargı, ordu, bürokrasinin önemli bir kısmı ikinci grubun arkasında.

İkinci grup, siyasetle, demokrasiyle iktidarı elinde tutmasının mümkün olmadığını kavradığından şimdi siyaset ve demokrasi dışında bir çözümün peşinde.

Cumhurbaşkanı seçimi kavganın keskinliğini ve iki tarafın niyetlerini açıkça ortaya koydu.

Ordu destekli ikinci grup artık seçim de istemiyor.

Ve darbe söylentileri gittikçe artıyor.

Cuntalardan söz ediliyor.

Peki, darbe olursa ne olur?

Yaşam tarzı Batı’ya daha yakın olan grup orduyla birlikte iktidara gelir ve Batı’nın desteğini kaybeder.

Avrupa buna kesinlikle karşı çıkar.

Amerika her zamanki pragmatizmiyle, Kuzey Irak ve Ortadoğu politikalarını desteklemesi karşılığında darbeyi kabullenebilir aslında. Ama Amerika’nın önünde de ciddi bir engel var. “Demokrasi getireceğim” diye Irak’ı işgal eden bir ülke, dünyaya ve kendi kamuoyuna Türkiye’deki “darbeyi” niye desteklediğini açıklayamaz. Ve Irak faciasından sonra ikinci bir “zorlamayı” gerçekleştirecek gücü yok. İstese de istemese de darbeye karşı çıkacak.

Silahını ve parasını Batı’dan alan bir ordu ve ülke, Batı’dan koptuğunda ne yapacak?

Sanırım uzun zamandır bunu düşünüyorlar ve korkarım bunun cevabını buldular.

Türkiye’de darbe olursa, tarihte bugüne kadar hiç gerçekleşmemiş yeni bir oluşumla karşılaşacak dünya.

Türkiye, olası bir darbeden sonra, Rusya ve İran’la ortaklık kurmak isteyecek.

Silahı, enerjiyi ve parayı bu iki ülkeden alacak.

Rusya’yla İran’ın elindeki doğal gaz, petrol ve nükleer güç, Türkiye’yi bir süreliğine de olsa ayakta tutmaya yeter.

Ama Rusya, Türkiye, İran bloku dünyanın bütün dengelerini değiştirir.

Ortadoğu’nun kontrolünü tümüyle ele geçirir.

Avrupa’yı küçük kıtasına hapseder.

Kafkaslar’ı, Afganistan’ı, Pakistan’ı kendi gücüne katar.

Müslüman dünyayla yakın bir ilişki kurar.

Petrol kaynaklarına egemen olur.

Çin’le işbirliği yapabilir.

Bu gelişme, Avrupa, Amerika ve biraz da Japonya’dan oluşan “Batı”nın dünyadaki etkinliğini inanılmaz bir biçimde azaltır.

Yeni blok asker, enerji ve para açısından çok güçlenir.

Böylece, Türkiye’deki çatlama dünyada büyük bir çatlamaya yol açar.

Eğer Üçüncü Dünya Savaşı çıkacaksa, sanırım, bu çatlamadan çıkar.

“Asla böyle bir şey olmaz” diyebilirsiniz… Niye olmayacağına dair elinizde çok kuvvetli veriler varsa, söyleyin.

Ama, ya olursa… Ki bana çok mümkün geliyor.

O zaman ne yapacaksınız?

Bugün Türkiye’de kamplaşan ve bölünen insanların da…

Türkiye’yi Avrupa dışına itmeye çalışan, eski bir imparatorluk olmanın bir yanıyla çok görkemli, bir yanıyla çok zayıf mirasına sahip olan bir ülkeye küstahça davranan, işbirliği yerine “başöğretmenlik” yapmaya kalkan Avrupa’nın da…

Türkiye politikasında “ikili” oynayıp, kurnazlık ettiğini sanan Amerika’nın da…

Bu senaryoyu bir düşünmesini isterim doğrusu.

Türkiye’de yaklaştığı görülen kanlı bir çatışmanın bütün dünyayı yakması sandığınız kadar uzak bir ihtimal değil.

Hiç unutmayın ki ilk dünya savaşı tek bir tabancanın patlamasıyla başlamıştı.

7 Mayıs 2007, Pazartesi   
yazının linki : http://www.gazetem.net/aaltanyazi.asp?yaziid=291 

Mükemmel Teori - LOST

9 Haz 2007 In: dikkat, ilginç, olmazsa olmaz

MÜKEMMEL TEORİ




Kahramanlarımız çoğu adada doğdu;Onlar DHARMA Vakfı'nıidare etmek için suni olarak tasarlandılar. DHARMA Vakfı'nın amacı "dünya barışıydı". Yani; adayı, mekanik canavarlara ,köpek balıklarına, siyah dumana ve gelebilecek daha bir çok şeye karşı savunma silahıydılar. Ve en önemlisi de "Toplu Bilinç"(Collective Consciousness)adında bir silah...

"Toplu Bilinç"; "Oryantasyon filminde" ima edilen ve Hurley’nin çizgi romanında geçen teknolojiyle, ambarda (hatch) kafalarından elektrik telleriyle bağlanmış "bir grup bilim adamıdır". Bu bilim adamları elektromanyetizm sayesinde arabaları,gemileri,uçakları, loto çekiliş toplarını kontrol edebilecek şekilde ve hatta zihinde oluşturulan elektrik akımlarıyla alkolü, uyuşturucuyu, bitkin veya hasta gibi zayıf hallere sokulabilecek şekilde insanları kontrol edilebilirler.


Gerçekte,Hanso uydusunun yardımıyla,"Toplu Bilinç" projesi ile tüm dünyadaki olaylara şahit olabilir veya etkiliyebilirler. Yanlış ellerde mükemel bir silah olurdu. Doğru ellerde ise; olayları iyi yönde değiştirebilmeye yarardı. Hanso barışçıl yolu seçmeye karar verdi. Onun fikri; dünyayı, muhalif devletleri birleştirecek ,aynı zamanda onları temel teknolojiye indirgeyecek, kütlesel veya olağan yıkımları acizleştirecek bir afetin (felaketin) kıyısına almaktı.

Alver Hanso – DHARMA Vakfı Kurucusu - na bakalım:

Hans Ørsted’i tanıyalım:


Hanso ,1820 yılında "elektromanyetizmayı" keşfetti. 1999 yılında Ørsted uydusu yer yüzünün manyetik alanını grafikleştirmek için fırlatıldı. Bulgular bilimadamlarını felaketsel etkileri olan yakın zamanda olmasından korkulan bir kutupsal geri dönüşün gerçekleşebileceğine inandırdı.Eğer yeryüzü magnetosferini kaybetmek üzereyse (çizgi romanda ima edildiği gibi); uzaydan/güneşten savunmasız, aşırı derece radyasyon olacaktı. Aynı zamanda uydu, "Güney Afrika altında anormal bir manyetik alan gösterdi". Dünyanın diğer kalanıyla ters yöndeydi ve yüzlerce yıldır büyüyordu.Bu bilgiyi Google dan bulabilirsiniz.Benzer bir fikir “The Core” filminde de kullanıldı.

Hannes Alfvén ile tanışalım:


Onun Nobel ödülünü kazanma yolunda, bilimadamlarının evrene nasıl baktığı konusunda -çoğunlukla elektromanyetizma hakkında – bilime yaptığı katkı devrim yarattı. İngilizce,Almanca,Fransızca,Ruşça ve biraz İspanyolca ve Çince bilirdi. Doğu psikolojisi ve inanışları konusunda çalıştı. Fiji adalarında zaman geçirdi. Ufukta görünen olağanüstü “yeşil parlama” nın büyüsüne kapıldı.(Tesadüf değildir ki; “Green Lantern and Flash” çizgi romanı ,bu durumda, İspanyolcaya tam olarak çevrilirse "Lantern Green Flash“....)


Aynı zamanda roman da yazdı: Mükemmel Bilgisayar : Tüm dünyayı saran bilgisayarların hikayesini anlatan bir görüş.(1968). Bilgi için Google dan bkz "Hannes Alfvén".

Alfvén + Hans O. = Alvar Hanso :



Böylece Dünya barışını – "Kutupsal geri dönme" – zorla kabul ettirecek Dharma Görüşü’nün kurucusuyla tanıştık. Alan Moore ve Dave Gibbons tarafından yaratılan aynı mizaçtaki “Watchman” , büyük kötü adamın ( Hanso silah tüccarıydı) aslında iyi niyetleri vardı. "Toplu Bilinç", yeryüzünün manyetik alanını bütün dünya büyüklüğünde bir EMP bombası gibi bozdular: Bütün elektrik ekipmanlar yandı, bütün bilgisayar dataları kayboldu, uçaklar gökyüzünden düştü, ve dünya insancıl , politik ve dini olmayan bir düşmana dönüşerek yüzyıllar önceki teknolojiye döndürüldü: DOĞA (Veya onlar doğayı nasıl düşünüyorlarsa)...

Bu an LOST uçağının gökyüzünden düştüğü andı. Şimdiye kadar bize gösterilenden yola çıkararak görünüyor ki; uçak rotasını kaybetti,sonrasında millerce gitti, düşüşe geçti, ayrı ayrı parçalandı ve parçalar halinde adaya indi.

Sağ kurtulanlar yürüyebilip yürüyemediklerini kontol ettiler (eğer daha önceden yapamıyorlarsa) ve çılgınca bir davranış içine girdiler.Teorinin neler olup bittiğini açıklamaya başlamadan önce şunu düşünelim :

Bu çeşit bir kazadan (çarpışmadan) özellikle de o irtifadan çakılan bir uçaktan sağ kurtulanların olması olağan dışı. Değişik parçalarda ve değişik yerlerde bir çok sağ kurtulanın olması imkansız....Tabi sıradan bir uçak kazası olduğunu düşünürsek.... Bu imkansızlığa kurtulanlar tarafından birkaç kez değinildi. "Aynı zamanda şunu da düşünelim : kazadan sonra John Locke yürüyebildi, Claire bütün uçakta bir tane dahi saç fırçası veya tarak olmadığını keşfetti". Yani bu iki olay çarpışmadan sonra bir çeşit parazit olasılığını gösteriyor. Fakat birilerini sağ kurtulma imkansızlığına ek olarak, yolcuları ve çarpişma esnasında uçağı yönlendiren bir el vardı.

Düşünelim: Kate’in atı ve Eko’nun uçağı, ikisi de adadaydı. Adanın yeri Fiji olabilir yada olmayabilir ama biliyoruz ki atın en son göründüğü yer Amerika’ydı ve uçağı en son gördüğümüz yer Nijerya’ydı. Birşey onları adaya getirdi. Kargo (Fedex) mi? Ayrıca bir de denizden millerce içerde Black Rock adında büyük eski bir gemimiz var. (Black Rock : keşfedilen ilk manyetik maddeye verilen isim) Teori diyor ki: "Toplu Bilinç" , yüklü metal parçacıklarından başka bişey olmayan siyah duman yardımıyla uçağı adaya düşürdü. Uçağın çarpışmasını simule etti , herkesin dışarı dağılmasını sağladı, yolcuları bilinçsiz kurtulanlar haline getirdi, uçak parçalarını usulca adaya indirdi,yolcuları bir süreliğine uykuda tuttu (belki saatler,belki yıllar...) enkazı dağıttı, bazılarını yaraladı ve farklı yerlerde uyandırdı.( Ağaçta, motorun yanında, denizde ...v.b....)


Onlar uyurken; "Diğerleri" (the others) – DHARMA planına katılan bilimadamları ve soyları – tarakları ve saç fırçalarını uçaktan ve yolculardan aldılar. Saçları tararken oluşacak küçük elektrostatik parazitler "Topu Biliçler"in zihinlerini karıştıracaktı. Dizinin ilk karesinde( Pilot, Bölüm1) CC’nin siyah dumanını gördük.






Jack uyandığında,onu oraya getiren siyah duman gökyüzüne yükseldi. Gözlerini kırptığında gitmişti. Gözbebeği büyümesi değil, yansımaydı...


Haftalar sonra, bir parça dinamitle siyah dumanın alanını bozuldu. İki kutup ta görünür haldeydi. Siyah dumanın elektriksel yapısı, 2. sezonda Eko’nun yüzyüze geldiği durumda görülebilir. ( elektrik çıtırtıları kolayca görülebilir/duyulabilir) Fakat çoğu için bu adada ilk değildi. Onlar "Toplu Bilinç'in insanın var oluşuna bağlı gücünü ve adayı kurumak için DHARMA’yı devam ettirmek amacıyla doğdular. Onlar DHARMA’nın bir parçası olarak adada doğdular. Çok zaman önce,bir bilim adamı benzer bir projenin bir parçası olan çocukların tedavisine itiraz etti ve sabotaj uyguladı.

Ambardaki bilgisayara kod numaralarının girişini kasten engelledi ve böylece Hanso uydusu – bir güvenlik sinyaline karşı programlamıştı – ambarın yerini taradı.Bu olayda dört kişi hayatını kaybetti.(oryantasyon filminde bahedildiği gibi). Ölenlerden biri Hanso’nun kendisiydi. İki bilim adamı kollarını kaybetti. Dr. Marvin Candle ve Ray Mullen (Kate’i polise yakalatan ve büyük ihtimalle Kate’in gerçek babası). Ölüler adada yatıyordu ve kahramanlarımın tarafından “Adem ve Havva” diye adlandırılarak bulundu. Hanso’nun cesedi bir anlamı olmayan siyah beyaz taşlı olanıydı. (ying yang benzetmesi gibi)

Bilgisayara girdi olarak girilen rakamlar esas olarak anlamsız. Daha fazla bir şey söylemek gerekirse, sayılar giderek büyüyor ve toplamları 108’e eşit. Bilinen hiçbir aritmatiksel bir diziye göre giderek büyüyen sayılar,zamanın birimlerini ima ediyor. 108 dakika Yuri Alexeyevich Gagarin’e göre dünyanın etrafındaki yörüngesiydi.Kod, bir uydu için ve eğer girilmezse uydu ambarı imha edecek. “Olaya” dönersek; cehennem anındaki telaşla, isyankar bilimadamı birkaç çocuğu serbest bıraktı.Onların arasında bir test konusundan daha fazlası olan ve sonradan “Ethan Rom” diye adlandırılan bir çocuk vardı.Bu çocuk 1967/8 den beri adada yaşayan hain "diğerlerini" (others)’ı biraya getirdi. Şu an onlar ikinci nesil. (Dharma’nın işini devam ettiren "diğerleriyle"(others) tam zıt şekilde). Hainler hareket
edişlerini CC den gizleyebilmek amacıyla çok büyük ve dalgalanan siyah duman bulutları oluşturmak için malzemeler yakarlar. Alvar Hanso’nun kaybıyla ciddi biçimde zayıf düşen Dharma Girişimi, çocukları adayı baştan başa dolaşarak arayamadı fakat Amerikan Ordu patronlarının çullanıp ta herşeyi yıkmadan önce,dünya barışının orjinal Dharma vizyonunu başarmaya odaklandılar.

Ambar (the swan hatch), 108 dakikalık zaman sürecinin sağlanamadığı durumda, iki kişilik ekibi korumak amacıyla patlayıcı duvarlardan yapılmıştı.Buna rağmen;uydunun ateş etmesi halinde içindeki bilim adamlarıyla beraber patlayıcı duvarlar yıkılacaktı. Bu durum teknolojinin yanlış ellere geçmesinden daha iyiydi.


“Olay”ın takibinde; Hanso’nun US ordu patronları durumun çözülmesi gerektiğine karar verdiler. DHARMA bilimadamları US ordusunun sermayesiyle alınan silahlarla bugüne kadar dayandılar ve adayı güçlendirdiler. Cephanelikteki en güçlü silah "Toplu Bilinç" yaratmaktı.

Kalan çocukları gizlice alıp aralıklarla dünyaya gönderilmelerini ve DHARMA projesinin bir parçası olan üvey ailelerinin yanına verilmelerini yönettiler. Hepsi ebeveyn olarak DHARMA inançlı insanların yanına yerleştirildiler ve adada gelecekteki özel görevleri için hayatlarında özel bir eğitimle islah edildiler.Oluşturulan "Toplu Bilinç"’in dış dünyada rehberliği ve eğitiminden sonra kahramanlarımız Sydney'den kalkan bir uçak seferine konuldular.

Adada zamanın geçmesiyle birlikte, hangi kişinin hangi kısımda rol alacağı açıkça görüldü. Projeyi hayatta tutabilmek için, "Toplu Bilinç" projesi sürdürülmeliydi.Bu nedenle; "Toplu Bilinç"in bir parçası olarak tuşlara basmak için,ada savunmasını muhafaza etmek için ve sırları gizli tutmak için yer değiştirmelere ihtiyaç duydular. DHARMA’nın yeni dünya barışı vizyonunun somutlaştırılmasına ek olarak, kahramanlarımız (kontrollü) adada iş başındaydılar. Özellikle Hurley’nin hayattaki tek gayesi, zaten takıntılı olduğu halde rakamları kullanmaktı.Aynı zamanda ,sadece TV yemekleri ve müzik onu idare ettiği halde ev içinde klastrofobik bir ortamda kalmaya kendini şartlandırmıştı. Hurley görünüyor ki; elektirksel ekipmanlar kosunuda şanssız.(Sigortaların patlaması....vb..).Bu "Toplu Bilinç" projesiyle Hurley’nin ambarda saatlerce sıkılarak kaldığında elektriksel aksama karışmaması için cesaretini kırmak için yapılan bir plandı. Ve şimdi orada kalmak amacıyla kendine bir arkadaş bulmuş gözüküyor :
Libby....


Hurley’nin kafasında 1. sezonun çoğu bölümünde iki adet elektromıknatıs var. Radyo kulaklıkları onun "Toplu Bilinç" projesi tarafından nasıl kontrol edildiğine bir benzetme olabilir.

Aynı zamanda spesifik olarak: Walt, ölen yaşlı bir bilimadamıyla yerdeğişmesi için kafasına elektrotlar yerleştirilerek "Toplu Bilinç" projesinin bir parçası olması için vazifelendirilmiştir.Hayatı boyunca "Toplu Bilinç" projesi sahipleri, onun elektromanyetik bir fenomene sahip olduğundan emindiler. ( örnek olarak cama vuran kuş...) Onun manyetizmaya karşı bir eğilimi var.Yani; "Toplu Bilinç" projesi yaratıcıları, O’nun bu özelliğini bilerek yada umarak hareket ettiler.Eğitildi fakat "Walt" bunu bilmiyor....


Walt, artan bir şekilde “canlandırma”ya ve metal cisimlere hükmetmeye aşina oluyor. Zaten "Toplu Bilinç" projesinin de "Onun" üzerinde gerçekten yapmak istediği budur.


"Toplu Bilinç" projesinin amacı metal objeleri kontrol edebilmek için Walt’u eğitmektir. Şu anda görünüyor ki, Walt’un tüm adada zihnini kullanarak "Toplu Bilinç" teknolojisine bir çeşit erişimi var.

Kimse sonunda ne olacağını bilmiyor.Bir tahmine göre kahramanlarımız adanın amacını keşfedecekler, dönmek için iyi bir sebep olmadığı ve adayı sevdikler için kalmaya ve "Toplu bilinç"i koruyarak DHARMA Projesi’nin dünya barışını devam ettirmeye karar verecekler.

Şu an: "Toplu Bilinç" projesi, adada kahramanlarımızı idare etmeye devam ediyor. Lock, en bariz durum: "Toplu Bilinç" prjesine borçlu çünkü "Toplu Bilinç", Lock’a yürüme kabiliyetini verdi.Bunun en büyük kanıtı bacağını hissetmemesine rağmen yürüyebilmesidir.



John’un yanındaki, yürüyememesine rağmen kasları uyaran elektro – uyarıcı teçhizata dikkat edin.Ayrıca Lock’un siyah duman yüzünden yerde sürüklendiği bir görüntü vardı.Lock’un bacağında metal pimler olduğundan, siyah dumanı kolayca elektromanyetiksel bir düşman yaptı kendisine.

Diğer kahramanlar,zayıflıkları , bağımlılıkları ve inançlarıyla (duydukları sesler) oynanarak idare ediliyorlar".Hatta fiziki olarak veya zihinsel olarak önsezilerini kandırmak ve savunmasız hale getirmek de mümkün gibi görünüyor.


Dharma logosuna dikkat edin...


Hatta muhafızları kaderlerinde saklı...

Örneğin, Kate’in manevi babası,Hanso’nun silah araştırmasından gelen parayı sağlamak için adada (Kore’den önce), US ordu irtibat subayı olarak bulundu. DHARMA fikriyle değişti ve bir kız evlat edindi. Ve barış sever bir bakış açısıyla birlikte, “kalbinde öldür” mantığı olmadan Ordunun bir toplama bürosunda masa başı işe geçti. Kahramanlarımızın birçoğunun, normal olarak bir uçaktaki insanların rasgele kesişim noktalarının ne olduğunun ötesinde benzer "baba sorunları" vardı. Bu onların muhafızları, koruyucuları tarafından gelecekteki görevleri için nasıl eğitildikleri/ıslah edildiklerine yorulabilir. Jack’in durumunda , O’nun üvey babası belli bir mesafede duygusal olarak korumak teşebbüsüyle, daha çocukken katı davranmayı denedi.Böylece,sonunda kendisini kasvetli bir halkanın içine sokan ikilemiyle birlikte, soğuk cerrahın çocuk sevgisi büyüdü. Kendini içkiye verdi. Ve Jack’i ayartmak için gittiği Avusturalya’ya çağrıldı ve öldürüldü. Jack’in babası telefon açıp Jack’i sevdiğini söylemek istedi fakat yapamadı çünkü “zayıf”tı. Bunu yaptığı takdirde DHARMA’dan ceza gelebilceğini anladı ve bu durumda ölümünü hızlandırdı. Pasif hale geliyordu.

Bu çevrim dizi boyunca tekrarlandı.Bir üvey aile mesul oldukları kişiyi sevdiklerinde, DHARMA Vakfı'na olan bu ihanetleri trajediyle sonuçlandı.Bir diğer örnekte ise; bir aile mesul olduğu kişiyle arasındaki mesafeyi koruyarak DHARMA’ya sadık kalır – John’un durumundaki gibi. Çocuklar üzerindeki amaç onları yalnız, dikkat isteyen, beceri ihtiyaçlı olarak tasarlamaktı. Ada üzerinde doğru insan olabilmeleri için dizayn edildiler.

Geriye kalan kahramanlarımız için gerçek amaç bilinmiyor: Yeni "Tolu Bilinç" için belkide Walt’dan daha fazlası gerekecekti ve Hurley’nin numaraları girmesi için bir partnere ihtiyacı vardı. Kesinlikle, adaya destek olabilmek için DHARMA stilinde bir birleşime ihtiyaç var ve onlara ne olduğu gerçeği cevapsız.Hayatları boyunca kontrol edilmeleri konusundan ziyade önemli birşeyin parçası olduklarını hissetmeye ihtiyaçları var.

Bu teoriyle ilgili dizide sunulan mükemmel temalar var:

"Kadere karşı hür irade..."

"Toplu Bilinç" projesi, daha önemli hedefler için onların hayatlarındaki herşeyi kontrol ederek "Tanrı" gibi hareket ediyor. Fakat maksatları bu yorumu haklı çıkarır mı?

"Ve biz tamamen hayatımızdaki bütün deneyimlerin toplamıysak, özgür iradeye sahipmiyiz ?"



http://koket-lostteoriler.blogspot.com/ dan alıntıdır.

Windows’un açılışı esnasında otomatik olarak yüklenen yazılımlar kimi zaman sıkıntı yaratabilirler. Bu yüklemeler süresinde beklemek zorunda kalırız ve windowsumuz çok geç açılır.

Açılışta yüklenen yazılımların listesine Başlat->Çalıştır yolunu izleyip, msconfig komutunu girdikten sonra açılan pencerenin Başlangıç sekmesi altından erişebiliyoruz. Gereksiz gördügünüz veya çalışmasını istemediginiz uygulamaları açılış sırasında yükletmeye bilirsiniz.

Kolay gelsin...

Ben Kimim ?

Celiker BahceciMerhabalar, ben Çeliker BAHÇECİ. 2004 den beri özel sektörde bilgisayar mühendisligi ve egitmenlik yapıyorum. Yine aynı yılın Ekim ayından beri sitemde .Net ile programlama ve hayat görüşüm ile ilgili makalelerimi yayınlıyorum. Blogum dışında Yazgelistir.com, mobilnedir.com gibi ineta kapsamındaki bir çok siteye Microsoft teknolojileri ile ilgili yazılar yazmaktayım.
Bu site ile sizinde hayatınızı anlamlandırmanızda bir parça katkımın olması dilegiyle...