Ekran çözünürlügüne baglı olarak zoom seviyesini değiştrebilirsiniz :
 
    <script type="text/javascript" language="javascript">
            var scale = 'scale(1)';
            if (document.documentElement.clientWidth < 1400) {
                scale = 'scale(0.75)';
                document.body.style.webkitTransform =       // Chrome, Opera, Safari
                 document.body.style.msTransform =          // IE 9
                 document.body.style.transform = scale;     // General                                                                       
                }
</script> 
 
 
Yatay genişligi 1400 pixel den kucuk monitorlerde %75 zoom yapsın.  

When working with a solution for a longer period, Visual Studio gets slower and slower.
Especially the debugger becomes unusable, because it needs some extra seconds to start and to stop.
When you remove your .SUO file, Visual Studio 2010 becomes fast again, and the debugger starts and stops instantly.
 
Eger uzun zamandır üzerinde çalıştıgınız Visual studio 2010 projeniz açıp-kapatırken veya debug yaparken çok yavaşladıysa örnegin debug başlatmak ve durdurmak 20-30 saniye sürüyorsa,
tek yapmanız gerek projenize ait .SUO dosyasını silmeniz yeterli.
Projenizi yeniden açıp kapattıgınız da ilk günkü gibi hızlı :) 

Hayat kötü bir şirkette çalışmak için çok kısa. Şöyle bir düşündüğünüzde, uyku dışındaki hayatınızın yarısından çoğunu ofisinizde, çalışma masanızda, şirketinizde geçiriyorsunuz. Tüm psikolojiniz onlarla şekilleniyor, gününüzün iyi veya kötü geçmesi şirketinizle dolaylı olarak alakalı. Kötü bir yönetici tüm gününüzü berbat edebilir, olgunlaşmamış bir şirket kültürü tüm çalışma hayatınızı mahvedebilir. Bunun mobbing’e kadar giden tatsız bir yolu var. Tam tersi, eğer çalışanını her şeyin önüne koyan, onun mutlu olması için stratejiler geliştiren bir şirkette hayatınızın geri kalan diğer tüm dertlerini unutabilir, gerçekten şevkle çalışabilir ve mutlu olabilirsiniz.

Bununla alakalı bir güzel, bir de kötü haberim var. Önce güzelden başlayalım. Yukarıda bahsettiğim konular tamamen sizin seçimizle ilgili. Yani eğer kötü bir şirkette çalışıyorsanız işten ayrılmayı, iyi bir şirkette işe başlamayı seçebilirsiniz. Aldığınız tüm kararlar size ait ve hayatınızı siz şekillendirebilirsiniz. Ama bu işin bir de kötü tarafı var, öyle kolay kolay „içinde çalışmaya değer“ bir şirket bulamıyorsunuz. Ancak yine de, tüm hayatınızı kötü bir şirkette geçirmeye mahkum olmaktansa, içinde olmaktan gurur duyacağınız ve sizin mutluluğunuz için çalışan bir şirket bulmak için hala geç değil.

İşte bu arayışa başlamadan önce, gerçekten kötü bir şirkette çalıştığınıza emin olmanız için listelediğimiz maddeler. Yani, eğer şirketiniz aşağıdaki maddelere uyuyorsa, tespit net: gerçekten kötü bir şirkette çalışıyorsunuz.

  1. Geri Bildirim Vermez: 
    Neyi yanlış yaptığınızı ancak bıçak kemiğe dayandığında işten çıkarılırken öğrenirsiniz. Yaptıklarınız gözlemlenmez ve takip edilmez. Uyarı almazsınız. “Şunu yanlış yapıyorsun, doğrusu budur, bu şekilde yaparsan daha iyi sonuç alırsın, senden beklentimiz de bu şekilde” diye bir cümle duymak kötü bir şirkette neredeyse imkansızdır. Kötü şirketin kuracağı cümle şudur: “yanlış yaptın ve ne yazık ki seninle artık çalışamayız!”
  2. Çalışanlar Arasında Acımasız Bir Rekabet Ortamı Yaratır: 
    Şirket için kafesindeki yuvarlak koşu tekerleğinde sürekli koşan ama hiç bir yere gitmeyen bir hamster gibi görülürsünüz. Diğer takım arkadaşlarınızla karşılaştırılırsınız ve performansınız hep yetersiz bulunur. Kötü şirket, takımda gereksiz ve zararlı bir rekabet oluşturup herkesi diğerlerinden daha iyi performans göstermeye şartlar.
  3. Sizi Tam Anlamıyla Bir Datadan İbaret Görür: 
    Bir işi ya yapmışsınızdır ya da tam tersi. İşin neden yapılamadığıyla ilgilenmez, hata yapmanıza izin vermez. Performansınızı Excel dosyasında gördüğü rakamlarla belirler.
  4. Sosyal Yaşamınıza Değer Vermez: 
    Kötü bir şirkette bitmeyen mesailer, tamamlanmayan işler ve uykusuz geceler işten bile değildir. Eve geç gidersiniz, ailenize zaman ayıramazsınız, akşam dışarı çıkamazsınız. Çoğu zaman iş dışında bile kafanız işte olur ve içiniz sıkılır. Bu iş dışındaki hayatınızı da kötü geçirmenizi sağlar.
  5. Beraber Geçirilen Zamanlar Yaratmaz: Şirket çalışanlarını sadece belirlediği alanlarda ve belirlediği saatlerde bir araya getirir. Onların beraber sosyalleşmesini teşvik etmez, beraber zaman geçirmelerini istemez. Yakınlaşmalarını kendine karşı bir tehdit olarak görür çünkü artık onları daha kolay kullanamayacağını düşünür. Samimiyetten korkar.
  6. Kariyer ve Gelişim Planlarınızı Önemsemez: 
    Hatta bir kariyer planınız olduğunu bile bilmez. Eksik yönlerinizi keşfetmeniz için, iyi yönlerinizi sivriltmeniz için size fırsat tanımaz. Sizi tanımaya çalışmaz. Şirkete ilk başladığınız pozisyonunuz ve yetkinliğinizle son haliniz neredeyse aynıdır.
  7. Yalan Söyler: 
    Çok yakında yükseleceksinizdir ancak kendinizi biraz daha kanıtlamanız gerekir. Çok yakında yeni bir çalışan alınacak ve iş yükünüz hafifleyecektir. Çok yakında maaşınıza zam alacaksınızdır. Çok yakında her şey düzelecektir, sadece biraz sabretmeniz gerekmektedir, o kadar.
  8. İş Tanımınızı Sürekli Genişletir: İş tanımınız işe ilk başladığınızdaki halinden neredeyse 3-4 kat daha geniştir. İşten ayrılan her çalışanın görevi size devredilmiştir ve işin kötüsü, siz bu işleri yetiştirdikçe yeni bir işe alım planlanmamaktadır. Bu muhtemelen yöneticiniz tarafından şirkete “maliyetleri %10 düşürdüm!” şeklinde pazarlanıyordur.
  9. Her Çalışanın Performansı Eşittir: 
    Şirkette iyi performans / kötü performans ayrımı yoktur. Akşama kadar soliter oynayan da, yaptığı işte kendini aşan da şirket için aynıdır. Her ikisine de aynı eğitim / gelişim fırsatları ve aynı kariyer olanakları sağlanır. İyi ve kötü birbirinden ayrılmaz. Performans ödüllendirilmez. Kötü performans cezalandırılmaz.
  10. Kimin Ne Zaman, Ne İçin Terfi Aldığı Belli Değildir: 
    Şirketinizdeki iş fırsatlarını daha öğrenmeden, o ilana yerleştirilen çalışanın ismini duyarsınız. Normal bir şirket işleyişinde pozisyon önce şirket içine açılır, başvurular eşit şartlarda değerlendirilir ve en iyi adayla ilerlenir. Ancak kötü bir şirket, pozisyonu yoktan yaratır, kimseye duyurmaz, pozisyonun sahibi zaten bellidir ve sizin bundan haberiniz tüm işlemler bitince olur.
 
 
 
Kaynak : http://www.banaisbul.com/kotu-bir-sirkette-calistiginizin-10-gostergesi/

JS ile yeni pencere

27 Tem 2014 In: hoş, ipucu, öneri

Bunu begendim :

var nw;
function poptastic(url) {
        nw= window.open(url, 'name', 'height=500,width=1000,status=yes,toolbar=no,menubar=no,location=no');
        if (window.focus) { nw.focus() }
    }

 

ve birde :

 <a href="javascript:poptastic('mscarihareketlerimdetay.aspx?n=<%#Eval("[Evrak No]")%>&r=<%#Eval("cha_recno")%>')"><%#Eval("[Evrak No]")%></a> 

What Most Schools Don’t Teach?

26 Kas 2013 In: hoş, öneri
  • “Everybody in this country should learn how to program a computer
    because it teaches you how to think.” 
    — STEVE JOBS, THE LOST INTERVIEW

Hiçbir şey boşa veya boşuna degil....

3 Oca 2012 In: hoş, öneri

Yaşamınız süresince yaptıgınız hiç bir şey(!) boşuna degil.

 

Bir şey yapmak için aldıgını karar aslında tıpkı bir şirket idare eder gibi iş dünyasında yöneticilerin işleri kendi hedefleri doğrultusunda yürütebilmeleri için gerçekleştirdikleri, alternatif çözümler arasından çözüm önerileri seçme ve yönlendirmeler olarak görülmektedir.

"Yolun ucunun nereye varacagını düşünmek beyhude bir çabadan ibarettir, sen sadece atacagın ilk adımı düşünmekle yükümlüsün gerisi zaten kendigilinden gelir.

Hayatınızındaki belirli bir amaç doğrultusunda binlerce çözüm arasından en iyisini seçmektir karar vermek. Verilen kararların etkilerinin hemen görülmesi söz konusu olmayabilir. Bazen aylar sonra, çok önceden verilmiş bir kararın etkisi kendisini gösterebilir. Yani verilecek olan kararlar, sadece bugünü değil geleceği de düşünerek verilmelidir. Verilen kararların sürekli iyi sonuçlar vermesi beklenemez. O nedenle karar kavramının içinde aynı zamanda sorumluluk ve risk almak da söz konusudur.

Sorumluluk + Risk ->  Karar -> Sonuç  

Kişi/yöneticiler bu riski en aza indirgemek için birçok bilgiyi analiz etmek, hatta bazı denemeler yapmak ve kararın gelecekteki etkisini görebilmek durumundadırlar. Bunlara ek olarak verilen kararların vazgeçilmez unsurlar olarak görülmemesi gerektiğini de eklemek gerekiyor. Çünkü kararlar zaman içinde değişmek durumundadır. İçinde bulunulan ortam, ürünün nitelikleri, müşteri nitelikleri, sektör hareketleri vb. gibi birçok nedenden dolayı etkin olan kararlar geçersiz olabilir ve değiştirilmesi gerekebilir. Bu, yaşamınız boyunca sürekli karşılaşacagımız bir durumdur. 

"Hakiki Allah aşıgı bir meyhaneye girdimi orası ona namazgah olur,
ama bekri aynı namazgaha giridimi orası ona meyhane olur,
şu hayatt ne yaparsak yapalım , niyetimizdir fark yaratan
suret ile yaftalar degil.

 

 

----~Taslaktır 03.02.2012 

Stay Hungry Stay Foolish ~steve jobs

8 Eki 2011 In: hoş, öneri
Siyah cübbenin altında kot pantalon ve sandaletleriyle Steve Jobs. Stanford Üniversitesi mezuniyet töreni. 12 Haziran 2005. Stanford Stadyumu; 4.662 mezun, 23.000 izleyici.
 
"Bugün dünyanın en iyi üniversitelerinden birinin diploma töreninde sizlerle birlikte olmaktan onur duyuyorum. Ben üniversiteden hiç mezun olmadım. Doğruyu söylemek gerekirse, mezuniyete en yaklaştığım an da bu an! 
 
Sizlere hayatımla ilgili üç hikaye anlatacağım. Hepsi bu. Büyütülecek birşey değil. Sadece üç hikaye.
 
İlki noktaları birleştirmekle ilgili.
 
İlk 6 aydan sonra Reed Üniversitesinde derslere girmeyi bıraktım, ancak gerçek anlamda okulu bırakana kadar bir 18 ay kadar daha okulda kaldım. Okulu neden bıraktım?
 
Olay ben doğmadan başlamıştı. Biyolojik annem genç, evlenmemiş bir üniversite mezunuydu ve beni evlatlık vermeye karar vermişti. Beni üniversite mezunu bir çiftin evlatlık almasını çok istiyordu, sonunda da bir avukat ve karısı tarafından alınmam için herşey hazırdı. Tek sorun, ben ortaya çıktıktan sonra, beni evlat edinecek çiftin esasında bir kız çocuğu istediklerini anlamış olmalarıydı. Bir gece yarısı, bekleme listesinde olan müstakbel aileme bir telefon geldi: “Elimizde beklenmedik bir erkek bebek var, onu istiyor musunuz?”. Onlar da “tabii ki” diye yanıtladılar. Biyolojik annem, annemin üniversiteyi, babamın ise liseyi bile bitirmemiş olduğunu öğrendiğinde evlatlık verme işlemini tamamlayacak son kağıtları imzalamayı reddetti. Ancak birkaç ay sonra, ailemin beni üniversiteye yollayacaklarına dair söz verdikten sonra ikna oldu.
 
Ve 17 sene sonra üniversiteye başladım ama saf bir şekilde neredeyse Stanford kadar pahalı bir okul seçtim, ve emekçi ailemin bütün birikimleri benim okul parama gidiyordu. Altı ay sonra, buna değmeyeceğini farkettim. Hayatımla ilgili ne yapmamgerektiği konusunda hiçbir fikrim yoktu ve üniversitenin de bunu bulmam için bana nasıl fayda sağlayacağını çözememiştim. Ve orada durmuş ailemin hayat boyu biriktirdiği parayı harcıyordum.. Sonuçta okulu bırakmaya ve herşeyin yoluna gireceğine inanmaya karar verdim. O zaman çok korkutucu gelmişti ama geriye dönüp baktığımda hayatımda verdiğim en iyi kararlardan biri olduğunu görüyorum. Okulu bıraktığım an, zorunlu fakat gereksiz olan ve ilgimi çekmeyen tüm dersleri almama gerek kalmamıştı. Böylece sadece bana ilginç gözüken derslere girebilecektim.
 
Bu aslında hiç de romantik bir durum değildi. Yurt odam olmadığından arkadaşlarımın odalarında yerde yatıyor, kola şişelerinin 5 sentlik depozitolarıyla yemek alıyor, her pazar akşamı güzel bir yemek yemek için 7 mil uzaktaki Hare Krishna kilisesine gidiyordum. Çok güzeldi. Merakım ve sezgilerim sayesinde içine düştüğüm çoğu şey daha sonra benim için paha biçilmez deneyimlere dönüştü.
 
Bir örnek vereyim: O zamanlar Reed Üniversitesi muhtemelen ülkedeki en iyi kaligrafi dersini veriyordu. Kampüsteki her poster, çekmecelerdeki her etiket, çok güzel şekilde elle kaligre edilmişti. Okulu bırakmış olduğum ve zorunlu dersleri almak zorunda olmadığım için kaligrafi dersi alıp nasıl yapıldığını öğrenmeye karar verdim. Serif ve san serif yazı karakterleri, değişik harf kombinasyonları arasındaki boşluğu ayarlama ve harika bir tipografiyi harika yapanın ne olduğu hakkında çok şey öğrendim. Çok güzeldi; tarihsel ve sanatsal olarak o kadar inceydi ki bilim hiçbir şekilde bunu yakalayamazdı ve ben bunu muhteşem buldum. Bunların hayatımda pratik bir uygulama bulma olasılığı yoktu. Ama on sene sonra, ilk Macintosh’u tasarlarken, bir anda aklıma geliverdi. Bunların hepsini Mac’te kullandık. Mac güzel bir tipografiye sahip ilk bilgisayardı.
 
Eğer o derse hiç girmemiş olsaydım, Mac hiç çok yönlü yazı karakterlerine veya boşlukları doğru orantıda kullanan fontlara sahip olmayacaktı. Windows da Mac’ten kopyaladığına göre, hiçbir kişisel bilgisayarın bunlara sahip olmayacağı muhtemeldir. Okulu bırakmamış olsaydım, o kaligrafi dersine girmemiş olacaktım, ve kişisel bilgisayarlar şu an sahip oldukları o harika tipografiye sahip olamayabileceklerdi. Tabii ki üniversitedeyken noktaları ileriye bakarak birleştirmek imkansızdı. Fakat on sene sonra geriye dönüp baktığımda herşey çok ama çok berraktı.
 
Tekrar söylüyorum, noktaları ileriye bakarak birleştiremezsiniz; onları sadece geriye baktığınızda birleştirebilirsiniz. Noktaların gelecekte bir şekilde birleşeceğine inanmanız gerekiyor. Bir şeye güvenmelisiniz – tanrıya, cesaretinize, kaderinize, hayata, karmaya, herhangi bir şeye. Bu yaklaşım beni hiçbir zaman yolda bırakmadığı gibi hayatımı da bütünüyle değiştirdi.
 
İkinci hikayem sevgiyle ve kaybetmekle ilgili.
 
Hayatımın erken bir döneminde neyi sevdiğimi bulduğum için şanslıydım. Woz (Steve Wozniak) ve ben Apple‘ı 20 yaşındayken ailemin garajında kurduk. Çok yoğun çalıştık, ve 10 sene sonra Apple garajdaki iki kişiden, 4000 çalışanı olan 2 milyar dolarlık bir şirkete dönüşmüştü. En nadide ürünümüz Macintosh’u piyasaya sürdüğümüzde ben 30 yaşına yeni basmıştım.
 
Ardından kovuldum.
 
Kendi kurduğunuz bir şirketten nasıl kovulabilirsiniz? Şöyle: Apple büyük bir şirket haline geldiği için biz de şirketi benimle birlikte yönetebilicek, yetenekli olduğuna inandığım birini işe aldık ve ilk sene işler iyi gitti. Fakat daha sonra, geleceğe yönelik görüşlerimiz farklılık göstermeye başladı ve bir noktada koptu. Bu noktada yönetim kurulumuz onun tarafında yer aldı. Sonuçta 30 yaşında dışarıda kalmıştım. Hem de herkesin gözü önünde. Hayatımın odak noktası olan şey bir anda yokolmuştu, bu büyük bir yıkımdı.
 
Birkaç ay ne yapacağımı bilemedim. Bir önceki girişimci nesli yüz üstü bırakmış, rütbe tam bana teslim edilirken onu elimden düşürmüş gibi hissetmiştim. Dave Packard ve Bob Noyce’dan bu başarısızlığım için özür diledim. Fazla göz önünde olan bir başarısızlık sembolü olmuştum ve vadiden kaçmayı bile düşündüm. Fakat içimde bir şeyler uyanmaya başladı, yaptığım işi hala sevdiğimi farkettim. Apple’da olanlar bunu en ufak şekilde değiştirememişti. Dışlanmıştım ama hala aşıktım. Ve yeniden başlamaya karar verdim.
 
O zaman farkına varmamıştım ama Apple’dan kovulmak başıma gelebilecek en iyi şey olmuştu. Başarılı olmanın ağırlığı yeniden başlamanın hafifliğiyle yer değiştirmişti, hiçbir şey hakkında eskisi kadar emin değildim. Hayatımın en yaratıcı dönemine girmek üzere özgürleşmiştim.
Sonraki beş sene NeXT adında bir şirket kurdum, Pixar adında başka bir şirket, ve eşim olacak inanılmaz kadına aşık olmuştum. Pixar’da dünyanın ilk bilgisayar animasyon filmi Toy Story‘yi yarattık ve şu an dünyanın en başarılı animasyon stüdyosuyuz. İnanılmaz olaylar zincirinden sonra, Apple NeXT’i satın aldı, ben Apple’a döndüm ve Apple’ın yenilenmesinin kalbinde NeXT’te geliştirdiğimiz teknoloji yatıyor. Ve Laurence ile harika bir aile kurduk.
Apple’dan kovulmamış olsaydım bunların hiçbirinin olmayacağından son derece eminim. Tadı çok kötü bir ilaçtı, ama sanırım hastanın da buna ihtiyacı vardı.
Bazen hayat kafanıza bir tuğlayla vurur. Sakın inancınızı kaybetmeyin.
 
Devam etmeme sebep olan şeyin yaptığım işe olan aşkım olduğuna ikna olmuş durumdayım. Neyi sevdiğinizi bulmanız gerek. Ve bu aşklarınız için geçerli olduğu gibi işiniz için de geçerlidir. İşiniz hayatınızın büyük bir kısmını kaplayacak ve gerçek anlamda tatmin olmanın tek yolu harika bir iş olduğuna inandığınız şeyi yapmanızdır. Ve harika bir iş yapmanın tek yolu ise yaptığınızı sevmenizden geçer. Henüz bulamadıysanız, aramaya devam edin.
Durulmayın. Tüm gönül meseleleri gibi, onu bulduğunuz zaman anlayacaksınız. Ve her büyük ilişki gibi, seneler geçtikçe daha da güzelleşecek. Yani bulana kadar devam edin. Yılmayın.
 
Üçüncü hikayem ölüm hakkında.
 
On yedi yaşındayken, şöyle bir şey okumuştum:
 
“Her gününü, hayatının son günüymüş gibi yaşarsan, günün birinde haklı çıkarsın.”
 
Bu cümle beni çok etkilemişti ve o günden bu yana, yani 33 yıldır, her sabah aynaya bakıp, kendi kendime hep şunu sordum: “Eğer bugün hayatının son günü olsaydı, bugün (normalde) yapacağın şeyleri yapmak ister miydim?” Uzun süre art arda, “Hayır,” yanıtını verdiğimde, bir şeyleri değiştirmem gerektiğini anladım.
 
İnsanın kısa süre içinde öleceğini bilmesi, yaşantısına damga vuracak kararlar vermesi açısından büyük önem taşır. Çünkü her şey, tüm dış beklentiler, gururlar, küçük düşme ya da başarısızlık korkuları – tüm bunlar ölüm karşısında değerlerini yitirir, yalnızca ölümdür önemli olan.
Kaybedecek bir şeyler olduğu (tuzak) düşünceyi yok etmenin en iyi yolu insanın öleceğini hatırlamasıdır. Zaten çıplak ve savunmasızsın. Yüreğinin sesini dinlememen için hiçbir neden yok.
 
Bir yıl kadan önce bana kanser teşhisi kondu. Sabah 7:30?da girdiğim ultrasonda pankreastaki tümör bariz bir şekilde görünüyordu. Bense pankreasın ne olduğunu bile bilmiyordum. Doktorlar bu tip bir kanserin tedavisinin neredeyse imkansız olduğunu ve üç ila altı aydan fazla yaşamayı beklemememi söylediler. Bu, çocuklarınıza ilerideki 10 yıl içinde söyleyeceklerinizi birkaç ay içinde söylemeye çalışmak demekti. Bu, aileniz rahatı için gerekli herşeyin kısa zamanda yapılması demekti. Bu veda etmek demekti.
 
Bütün gün o teşhisle yaşadım. Akşama doğru biyopsi yapıldı, boğazımdan bir endoskop soktular, mide ve bağırsaklarımdan geçerek bir iğneyle pankreasımdaki tümörden birkaç hücre aldılar. Ben narkozla uyutulmuştum, fakat eşimin söylediğine göre doktorlar alınan hücreleri mikroskobun altına koyduklarında sevinç çığlıkları attığını söyledi. Benim kanserim ameliyatla tedavi edilebilecek bir türdenmiş. Ameliyat oldum ve şimdi iyileştim.
Beni ölüme en çok yaklaştıran olay budur ve umarım uzun yıllar boyunca bir daha bu denli yaklaşmam. Bu deneyimi yaşamış biri olarak diyebilirim ki ölüm faydalı fakat sadece entelektüel bir kavramdır.
 
Hiç kimse ölmek istemez. Cennete gitmek isteyenler bile, oraya gitmek uğruna ölümü göze almak istemezler. Oysa ölüm hepimizin ortak sonu. Şimdiye dek hiç kimse ölümden kaçamamıştır. Bunun böyle de olması gerekir, çünkü ölüm hayatın en güzel icatlarından birisi. Hayat’ın değişim ajanı. Yenilere yer açmak için, eskilerden kurtulmanın tek çaresi. Şu an için yeni sizsiniz, ama günün birinde, üstelik pek yakında siz de eskiyecek ve aradan çıkarılacaksınız. Bu kadar acımasız olduğum için üzgünüm, ama gerçek bu.
 
Zamanınız kısıtlı, bu yüzden başkalarının hayatını yaşayarak onu harcamayın. Başkalarının düşüncelerinin sonuçlarıyla yaşama dogmasına takılıp kalmayın. Başka insanların fikirlerinin gürültüsünün kendi kalbinizin sesini duymanızı engellemesine izin vermeyin. Ve en önemlisi kalbinizin ve sezgilerinizin yolundan gidecek cesarete sahip olun. Kalbiniz ve sezgileriniz ne yapmak istediğinizi bilirler. Bunun dışındaki her şey ikinci planda.
Gençliğimde, bizim neslin kutsal dergilerinden biri sayılan, The Whole Earth Catalog adında inanılmaz bir yayın vardı. Menlo Park yakınlarında yaşayan Steward Brand adında biri tarafından şiirsel bir tarzla kaleme alınmıştı. Size anlattığım bu olay, 1960′lardan kalma, masa üstü bilgisayarlardan ve bilgisayar destekli yayınlardan önce, yani bu dergi daktilolar, makaslar ve polaroid kameraların yardımıyla yapılmıştı. Google ortaya çıkmadan 35 yıl önce, dergi formatında bir Google gibiydi: idealistti, anlaşılır bilgiler ve harika görüşlerle doluydu.
 
Stewart ve ekibi bunun birçok baskısını yayımladılar ve dergi miyadını doldurduğunda son bir baskı yaptılar. 1970′lerin ortalarıydı, o zamanlar sizin yaşlarınızdaydım. Son baskının arka kapağında, sabahın erken saatlerinde çekilmiş bir yol fotoğrafı vardı, hani her maceracının kendini otostop çekerken bulabileceği yollardan biri.
 
Fotoğrafın altında şu sözler yer alıyordu: “Aç Kalın, Budala Kalın (Stay Hungry. Stay Foolish).” Aramızdan ayrılırken bize verdikleri veda mesajları buydu. Aç Kalın, Budala Kalın. Kendim için hep bunu diledim. Ve şimdi, sizin için de aynı dilekte bulunuyorum:
 
Aç Kalın, Budala Kalın.
 
Hepinize çok teşekkür ederim."
Steve Jobs.

"Çalışkan bir çiftçiye çelik üretmeyi öğretebilirsiniz ama iş ahlakına sahip olmayan birine, çiftçiliğin iş ahlakını öğretemezsiniz. Ne yaparsak yapalım herkes içindeki potansiyeli kullanır."  - Jim Collins 

"Dünya yaşamak için tehlikeli bir yer; kötülük yapanlar yüzünden değil, durup seyreden ve onlara ses çıkarmayanlar yüzünden." - Albert Einstein
"Dünya; kötülük yapanlar değil, seyirci kalıp hiçbir şey yapmayanlar yüzünden tehlikeli bir yerdir." - Albert Einstein

"Eğitim, insanın okulda öğrendiği her şeyi unuttuğunda arta kalandır."  - Albert Einstein

Ben Kimim ?

Celiker BahceciMerhabalar, ben Çeliker BAHÇECİ. 2004 den beri özel sektörde bilgisayar mühendisligi ve egitmenlik yapıyorum. Yine aynı yılın Ekim ayından beri sitemde .Net ile programlama ve hayat görüşüm ile ilgili makalelerimi yayınlıyorum. Blogum dışında Yazgelistir.com, mobilnedir.com gibi ineta kapsamındaki bir çok siteye Microsoft teknolojileri ile ilgili yazılar yazmaktayım.
Bu site ile sizinde hayatınızı anlamlandırmanızda bir parça katkımın olması dilegiyle...